4 Ekim 2013 Cuma

da bacı söz



Yeşilçam Anlatısı
“Yeşilçam”, en karakteristik olarak Hollywood filmlerinde karşımıza çıkan “klâsik anlatı” sinemasının kalıplarını yatkın bir sinemadır. Yeşilçam filmlerinde olaylar zaman bilimsel bir akın içinde, münasebet ve geri ilişkisine dair olarak düzenlenir. tam klâsik anlatı örneklerinde olduğu gibi, bu filmlerde bile belirli bir hedefe yetmek isterken türlü engellerle karşılaşan elkızı evet da er “kahraman”lar, ya da “ana kişiler” iz alır. ancak zerrin egeliler
Yeşilçam filmlerinde, diber ay
“kahraman”ın kendi çabasından ve vereceği mücadeleden çok, rastlantılar olarak ortaya çıkan kader, hedeflere ulaşılmasında ve arzuların gerçekleşmesinde ciddi bir gösteriş oynar. Anlatıda, sorunla yüzleşildiği ilk an gani önemlidir; çünkü, böylece karakter(ler), çatışmanın doğası ile mümkün engeller daha önceden sergilenmiş olur. Ayrıca, talih oyuncuların kimlikleri, özellikle sevi filmlerinde finalin hayır ya da yaş olacağına üzerine bir kestirimde yatmak açısından işlevseldir.

Yeşilçam, bir melodram sinemasıdır. fakat melodramı burada “kadın filmi”nden Erotik Film bir koca türü olarak “gangster filmi”ne, bu sinemaya özgü, hemen kamu filmsel türlerin kesiştiği bir umumi hikâyeleme biçimi olarak izan etmek gerekir. Yeşilçam filmlerinde aile, öykü örgüsünün oluşmasında ve anlatının ilerlemesinde mühim bir rol oynar. Filmsel anlatının gelişimi çerçevesinde “ihtilâf”, finalde yine bir araya gelmesi beklenen kadın/erkek çiftin ayrılması evet da ailenin dağılması ile ortaya çıkar. İftira, falsolu anlama, ihanet, intikam, onur, derslik farklılıkları, firak ve yine bir araya vürut üstüne ilgili birey ağırlıklı anlatılarda “ihtilaf”lara niye olan belli başlı nedenlerdir. tekmil bunlar, daha yaygın bir bağlamda “iyi” ile “kötü” arasındaki mücadelenin yansıtılmasında vasıta olur. Bu çerçevede, Yeşilçam anlatısı, aileyi mihver saha ama duygusal üzerine yoğunlaşan günindi melodramı yerine, ailenin anlatının merkezinde mevzi aldığı maşrık melodramına yakındır.

Yeşilçam filmlerinde mekân olarak ekseriya dü içtimai kıran iz alır: şehir ve köy. Kent, istisnalar hariç, yemeden içmeden her bugün İstanbul olmuştur. 1950’lerden beri İstanbul, Anadolu’nun muhtelif yerlerinden, farklı sınıflardan ve farklı kültürel geçmişe ehil insanların yerleştiği yeni semtlerin kurulmasıyla sonuçlanan daim bir dâhil göçe oyunluk olmuştur. İstanbul’un Türkiye toplumuna bağlı bu söz gelişi edici özelliği, sinemacılara, toplumun çeşitli kesimlerine mensup kişilerin sunumunda fonksiyonel olacak kalıpların, klişelerin yaratılmasında benzersiz bir punt sunmuştur. Bunun ötesinde, tarihî açıdan sahip olduğu deneyim ve tabii güzellikleri, İstanbul’a taşradaki beyaz perde seyircisinin gözünde uzun yıllar mitik bir ilim kazandırmıştır. kuvvetli ve oylumlu çekim stüdyolarına sahip olmayan sinemacılar açısından kendi kendine tabii birer plâto haline gelen İstanbul’un birçok mekânı, Yeşilçam filmlerinde anlatıya katkıda bulunan ve milyonlarca seyircinin tanıdık olduğu görsel kodlara dönüşmüştür. Örneğin, derbent tepeleri sevgilileri gözlerden münezzeh bir biçimde biraraya getirirken, Haydarpaşa garı İstanbul’a göçen taşralı ailelerin geleceğe merbut umutlarının simgesi olmuştur. Ayrıca, bir işleyim ve servet kenti olarak İstanbul, şiddetle kentleşmenin, burjuvazinin yükselişi ve işçi hareketinin, enternasyonal sermayenin gelişinin, zenginliğin ve bir zamanda yoksulluğun, büyüyen yoğaltım arzusunun en benzeyen tanığı olmuş bir metropoldür. Yeşilçam filmlerinde, İstanbul’un bu kapitalist ekonomik-toplumsal ortamı belirli fırsatlar ve hazlar sunan, lakin tıpkı zamanda tehlikeler de içeren bir âlem olarak simgeleme edilmiştir. ananevi ile çağcıl arasındaki gerilimi yansıtan bu filmler, bir yandan (kurmaca figürün ve seyircinin) “sınıf atlama” arzusunu onaylamakta, diğer yandan, fukara yalnız namuslu kahramanınkiyle sert sakıt yozlaşmış hayat tarzları ve değerleri nedeniyle mafevk sınıfları yargılamaktadır.

Köy, “gerçekçi koy romanının” ortaya çıktığı 1950’lere derece melodramlar için egzotik bir belde olmuştur. 1960’ların, aşağıda tamlanan farklı sinema örneklerinde rustik kesimin sorunlarına daha realist bir biçimde yaklaşılmıştır. ancak köy, umumi olarak melodram sinemasının başlıca mekânlarından biri olmayı Yeşilçam döneminde bile sürdürmüştür. toplumsal bir âlem olarak derin süje edinen Yeşilçam anlatılarında dem davası, “kız kaçırma”, toprağın ve suyun paylaşımı, törelerin başkahraman çatışmayı doğuran gerçek durumlardır. “Kötü”nün ekseri “ağa”nın kimliğinde karşılığını bulduğu “köy filmleri”nde, “iyi” olanı sersefil ekincilik işçisi evet da koy dışından gelen iptidai öğretmeni, doktor evet da bacı söz gelişi eder.

Yeşilçam sineması, mahsusen 1960’ların sonu ile 1970’lerde, türler açısından şaşırtan bir yelpaze sergilemiştir ve bu dönemin filmleri ortada domestik “western”ler, Superman ve Killing üzere amerikalı tahril romanlarından evet da makarnacı fotoğraf romanlarından yapılan serbest uyarlamalar bakmak mümkündür. Yeşilçam’a özgü popüler film türleri, “kadın filmi” (“salon güldürüleri” ve Ayşecik evet da Sezercik kabil bala duru filmler de dahil), “köy filmi”, “polisiye film”, “gangster filmi”, “tarihsel filmler” (Karaoğlan ya da Malkoçoğlu kadar hayali kahramanları süje edinen “kostüme sergüzeşt filmleri” ile reha Savaşı’nı anlatan filmler başlamak üzere iki kategoride ele alınabilir), “arabesk filmler” ve “seks filmleri” olarak sıralanabilir. Bu arada, Türk sinemasının en pop er yıldızlarından Kemal Sunal’ın başrolünde taraf aldığı komedi filmlerinin de ihtimal ayrı bir tur olarak değerlendirilebileceği söylenebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder